Cumartesi, Temmuz 27, 2024
Ana SayfaKöşe YazılarıESKİTMEYE KIYAMADIKLARIMIZ

ESKİTMEYE KIYAMADIKLARIMIZ

Spread the love

Bir varmış bir yokmuş nedir ki insan dediğin  dünyaya ağlayarak gelip ardında ağlayan gözle giden bir varlık vesselam. Bazen eşyalar bile olduğu yerde kalır da sözler ise çoktan uçar gider. Yazılanlar ise kurumuş güller gibi kalır solan defterin yaprağında. Yıpranmış fotoğraflar kalır sadece çerçevelerde gidenlerin yerine. Kimler geldi kimler geçti az veya çok kadir kıymet bilerek geleceği düşünerek yaşamak lazımsa lazım olan o zaman güzel anıları güzel mutlulukları biriktirmek için illaki mutlu bir son lazım bu yaşam denilen hayaller içindeki gerçek olan masala. Düşününki bir bebek bir nenenin kucağında nene bakar geçmişine bebek ise geleceğine. İşte hayat bundan ibaret vesselam. Eskiler deriz hep sıkıldığımızda mutlu olduğumuzda aslında her anımızda neden çünkü eskiler insanın eskittikleri değil içinde eskimeyen eskiler olduğu için. Çocukluk gibi duygu yüklü yaşamın kendisi gibi huzurun hüznün bir olduğu gibi insanların omuz omuza dayandığı gibi paylaşmanın birlik olmanın bir olduğu gibi ufacık şeylerden mutlu olmak gibi eskileri unutmayan içimizdeki çocukluğun cirit attığı gibi velhasıl bir fincanın kırk yıl hatrı olduğu gibi. Eskiler ah eskiler ne de güzeldi o eskiler eskimeyen eskimeye yüz tutmayan eskiler evlerde televizyon yoktu gazetede her zaman olmazdı mesela. Öyle güzel cahildik ki keyfimiz hiç bozulmazdı. Akşamları mandalin portakal kabuklarını sobanın üzerine dizer kokusuna mest olurduk. Kestane közlemekse gecenin akılda unutmayacak mutluluğuydu. Sonra illaki sessizliğin içinde büyüklerin anlattığı hikayeler ve hatıralar yaşanmışlıklardan edinilmiş tecrübeler aslına bakarsanız. Ve zaman gelir ne hikaye kalırdı ortada ne anılar ne de anlatacak büyükler. Hayat eskilerden ibaret eskilerin eskitemediklerinde kaldı. Kaç yaşına gelirsek gelelim eskiler hep zihinlerde kalıcı ve eskimeyen haliyle kalacak. Kaç yaşında olmak istersin diye sorsalar bana hayatın tam ortasında derim. Neden mi kiminin acelesi yoktur mesela bu hayatta her şey olacağı varır der kimide yolu yarılar ama hayatı da sindirerek yaşarlar. Ne derlerdi yürek dediğin yolu yarıladıktan sonra alır demini değil mi. Bu hayatta hep saygınlık kazanmak için çabalarız halbuki değerli olduğumuzu anlasak yetmez mi. Zengin olmak için çalışırız muhtaç olmayacak kadar olsak olmaz mı. Amaçsızca deli gibi koşturmak yerine sessizlik içinde hayata adapte olsak olmaz mı. Yıldızları kuşları kelebekleri sevsek şair edasında düşüncelere fikir üretsek kalpten dinleyip kalpten sevsek olmaz mı ve bunlar işte benim meselem desek olmaz mı.  Sorsalar biz büyüklere yada bizden de büyüklere alacağımız cevap belli. Büyümekten çok sıkıldım. Peki ne istersin geçmişe dair deseler. Bana sorsalar ben çocukluğumu isterim oynadığım samlambaçı isterim acıyı biberden bildiğimi ağaçlarda kiraz aldığımı ve camide top oynadığımı isterim bana çocukluğumu verinde gerisi sizin olsun derim. Size sorsalar cevabınız ne olurdu. Amma velakin eskitti eskileri insanlar n e yazık ki. Ne anılar kaldı ne de sıcacık bağlılıklar. Nerde o güzel insanlar gönülden gönüle sarılanlar. Vefayı unutmayan cefayı birlikte sırtlayan iki elden bir olan o güzel insanlar nerde eskilerde der gibiyiz sanki hep bir ağızdan ama unutmayacağımız bir şey var ki bir gün herkes terk edilmiş bir eve benzeyecek dışı harabe içi ise hatıralarla dolu.  Tabiri caizse dışı seni içi beni yakan. Ama bunların hayatın gerçekleri iken çıksak şehrin en yüksek yerine ve seyir eylesek şehrin ne kadar da güzel göründüğünü görebiliriz sanki herkes çok mutluymuş gibi. Hayatın içinde unutulmayacak bir anı var. Avlusunda su kuyusu bulunan evler vardı. Çeşit çeşit meyve ağaçlarının olduğu köy evleri. Komşuluklar ahbaplıklar vardı aynı kaba kaşık çalıp karnını doyuran ve her derdi bilen. Misketi ütülen yakan topa vurulan saklambaçta saklanan ve heyecanın doruk olduğu oyunlarımız vardı kardeşlik içinde. Kimin kapısında acıkırsanız orada doyardı karınlar. Sabah evden bir çıkıp akşam ezanında ev girilirdi. Geç kadı iseniz inceden fırça yenirdi. Mis gibi misler gibi hayattı herkes için yaşıyorduk bu hayatı o zamanlarda desek belki sürçü lisan etmiş olmayız. Ağaçlarda meyveler bir bir azaldıkça kendi benliğimizden koptuk sanki. Nereye gitti bu kocaman hayatlar şimdilerde el kadar ekranlara sığdı kocaman hayatımız. Yan yana oturduğumuz insanın gözüne bakmadan günleri harcadık birbir. Nerde kaldı o zamanlar sadece fotoğraflarda mı yada tutulan günlüklerde mi. Yazımı Cahit ZARİFOĞLU’nun bir sözü ile bitirmek istiyorum. Sabah kahvaltıda çay kaşıklarının sesi birbirine karışıyorsa bu mutluluğun sesidir. Ve anneniz karşınızda oturuyorsa oturduğunuz yer tam olarak cennettir.

Hoşça ve sağlıcakla kalınız.

İLGİLİ YAZILAR
- Advertisment -

SON DAKİKA

SON YORUMLAR