ZEKATIN SOSYAL YAŞAMDAKİ YERİ
Zekatın dinimizdeki önemi zekat ibadeti ve sosyal yardımlaşma konusuna ilişkin Polatlı Müftüsü kamuoyu ile paylaşım yaptı. Zekatın öneminin anlatıldığı yazıda İlçe Müftüsü Hayri Cihangeri ; Sözlükte artma, çoğalma, temizlik, bereket, iyi hal ve övgü gibi anlamlara gelen zekat, dînî bir terim olarak, belirli bir malın bir kısmının Allâh rızası için muayyen kişilere verilmesi demektir.
İslâm’ın beş temel esasından biri olan zekat, hicretin ikinci yılında Medîne’de farz kılınmıştır. Akıllı, ergenlik çağına ulaşmış ve hür Müslüman, temel ihtiyaçlarından fazla olarak nisap miktarı artma özelliği taşıyan mala sahip ve bu malını elde etmesinin üzerinden bir yıl geçmiş ise, zekat ile mükelleftir. Yüce Allah,
“Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin…”
Peygamberimiz (A.S.) ise, “İslâm beş esas üzerine kurulmuştur. Allâh’tan başka ilah bulunmadığına, Muhammed’in Allâh’ın Resulü olduğuna şahadet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak” buyurmuştur.
Namaz, oruç gibi bedenî ibadetler, Allâh’ın ihsan ettiği hayat ve sıhhat gibi nimetlerin şükrü; zekat ve sadaka-i fıtır gibi mali ibadetler ise mal nimetinin şükrüdür.
ZEKATIN ÖNEMİ
Zekat, Kur’ân ve hadislerde çok defa namazla birlikte zikredilmektedir. Bu da, zekatın dinimizdeki yerini ve namaz ile zekat arasındaki kuvvetli bağı göstermektedir. Kişinin Müslümanlığı ancak bu iki farzı yerine getirmekle olgunluğa erişir. Nitekim Yüce Allâh, hidayete ermenin ve ahirette müjdelenen mükafata nail olmanın namaz ve zekatla olacağına işaret etmiş, Kur’ân-ı Kerim’in, namazı kılan, zekatı veren ve ahirete kesin olarak inanan müminlere müjde ve hidayet rehberi olduğunu haber vererek bu ibadetin önemini ortaya koymuştur
Zekat vermek, “muttakî” ve “muhsin” müminlerin vasıflarındandır. Kur’ân-ı Kerim’de kurtuluşa erecek müminlerin özellikleri sayılırken;
“Onlar zekat (verecek hale gelmek) için çalışan kimselerdir“ buyurulmaktadır
Müminlerin vasıflarına işaret eden diğer bir ayette iise;
“Sizin dostunuz ancak Allâh, Onun elçisi, namazını dosdoğru kılan, zekatını veren mümin kimselerdir...” buyurulmaktadır .Buna karşılık Kur’ân’da müşriklerin vasıflarından birinin, zekat vermemek olduğu haber verilmektedir:
“Yazıklar olsun o müşriklere ki, onlar zekat vermezler ve ahireti de inkar ederler.”
Zekat, geçici olan malı, kalıcı yapmanın en güzel yoludur. Kişinin dünyada elde ettiği malların tamamı, ya harcanıp yok olacak veya mirasçılarına kalacaktır. Yalnız, Allâh yolunda harcadıkları zayi olmayacak; bu dünyada kalmayıp ebedî olacaktır. Nitekim Sevgili Peygamberimiz,
“İnsanoğlu ‘malım, malım’ der durur. Halbuki senin malın; sadece yiyip tükettiğin veya giyip eskittiğin, ya da sadaka olarak verip kalıcı yaptığındır” buyurmuştur
Bu sebeple Kur’ân’da,
“Allâh’a ve Resulüne iman edin ve sizi üzerinde tasarrufa yetkili kıldığı maldan, Allâh yolunda harcayın. İçinizden iman edip de Allâh yolunda harcayanlar var ya onlar için büyük bir mükafat vardır” buyurulmaktadır
Hz. Peygamber, muhtaçlara yardım etmenin mükafatının büyüklüğünü haber verdiği bir hadislerinde,
“Bir kişi temiz (helal) olan malından sadaka verirse -Allah sadece temizi kabul eder- bir tek hurma bile olsa Rahman onu sağ eline alır ve sizin bir buzağıyı veya tayı büyüttüğünüz gibi onu, dağdan daha büyük oluncaya kadar büyütür” buyurmaktadır.
ZEKATIN AHLAKİ YÖNÜ
Zekatın ibadet manasının yanında, yüce insanî hedefleri, üstün ahlâkî değerleri ve iktisadî gayeleri vardır.
Kur’ân-ı Kerim’de
“Onların mallarından, kendilerini temizleyeceğin, arıtıp yücelteceğin bir sadaka al ve onlar için dua et; çünkü senin duan onlara huzur verir. Allah işitendir, bilendir” buyrulmaktadır
Ayette geçen temizliğin, bireysel arınma, toplumsal arınma ve malın temizlenmesi şeklinde üç boyutu vardır.
Zekat kişinin, cimrilik, bencillik gibi kötü huylardan arınmasına vesile olur. Cimrilik, kişinin sahip olduklarından yalnız kendisi yararlanıp başkalarına hiç kaptırmama duygusudur. Kişi bu duygunun esiri olması halinde, yalnız kendini düşünür, bütün değerlerini bu duygulara kurban edebilir. Cimrilikle hırsın birleşmesi ise büyük bir felakettir.
Sevgili Peygamberimiz,
“Nefsin hırs ve cimriliğinden sakının. Çünkü sizden öncekiler hırs ve cimrilikleri sebebiyle helak olmuşlardır. Bu duyguları kendilerine emrettiği için, cimri kesilmişler, akrabalık bağlarını kesmişler ve bozgunculuk çıkarmışlardır” buyurmuştur.
Benzer bir hadiste,
“Zulümden sakının. Çünkü zulüm kıyamet günü karanlıklar olacaktır. Nefsin hırs ve cimriliğinden sakının. Çünkü sizden öncekiler hırs ve cimrilikleri sebebiyle helak olmuşlardır. Bu duyguları kendilerini kan dökmeye ve haramlarını helal kılmaya sevk etmiştir” buyurmuştur.
Bunun için Hz. Peygamber, cimriliğin imandan uzak olduğuna ve bir müminde cimriliğin olamayacağına işaret ederek,
“İman ile cimrilik kulun kalbinde birleşmez” buyurmuş ve kendisi de cimrilikten Allâh’a sığınmıştır. Kur’ân-ı Kerim’de de,
“… Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” buyurulmaktadır (Haşr 59/9).
Zekat ise, fertleri maddeye karşı aşırı düşkünlükten koruyan, cimrilikten arındıran bir ibadettir. Nitekim Rasülullah Efendimiz,
“Zekatı veren, misafiri ağırlayan ve sıkıntı zamanında veren nefsinin cimriliğinden kurtulmuştur” buyurmuştur.
ZEKAT VE SOSYAL BÜNYE
Zekat kişisel arınmaya vesile olmasının yanında, toplumsal arınmaya, sosyal bünyenin sağlıklı bir şekilde gelişmesine de hizmet eder. Toplum varlığının sağlıklı bir şekilde sürdürülebilmesi için, toplumsal denge ve barışın bir şekilde sağlanması; toplumu oluşturan bireyler arasında gerilime yol açabilecek etkenlerin giderilmesi gerekir. Bir toplumda zengin ve fakirlerin bulunması doğal olmakla birlikte, bunların birbirlerinin haklarını gözetmemesi ve bu durumun toplumda gerilim ve gerginlik sebebi olması doğal kabul edilemez. Bunun için, zengin ile fakir arasındaki ekonomik düzey farkının uçuruma dönüşmemesi, ayrıca gerilimin alınarak, kutuplaşma ve düşmanlık oluşmasının engellenmesi gerekir. Bu noktada zekatın son derece etkili olacağı açıktır.
Ancak ihtiyaçlar içinde kıvranan fakirin, ekonomik düzeyi yüksek kişileri, kendi dert ve sıkıntılarıyla ilgilenmeden refah içinde, zevk ve eğlenceyle hayatlarını geçirdiklerini görmesi, onları kıskanmasına yol açabilir. Bunun daha ileri boyutları ise, kin ve düşmanlığa kadar uzanabilir.
Bu sebeple İslâm dini, servetin toplumun bir kesiminin elinde dolaşan bir saltanat olmasını istememektedir. Haşr suresinde
“Allâh’ın, memleketlerin ahalisinden savaşılmaksızın peygamberine kazandırdığı mallar; Allâh’a, peygambere, onun yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. O mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir servet ve güç haline gelmesin diye Allâh böyle hükmetmiştir. Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allâh’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allâh’ın azabı çetindir” buyurulmaktadır .
Bu bağlamda zekat, serveti sadece zenginlerin ellerindeki bir güç olmaktan çıkarıp fakir ve muhtaçların da istifadesine sunmakta; zengin ile fakir arasında bir köprü oluşturmaktadır. Böyle olunca da, İslâm’daki sosyal dayanışmada önemli bir rol üstlenmektedir. İhtiyaç sahipleri, fakirler, miskinler, borçlular, yolda kalmışlar zekat vasıtasıyla gözetilmekte, adeta onlara sosyal güvenlik sağlanmaktadır. Bu ise, toplumun fakir kesimini kıskançlık ve kinden korumakta, sermaye düşmanlığını ortadan kaldırmaktadır.
Zekatın sermaye düşmanlığını ortadan kaldıracağına, cimrilik, kıskançlık, kin gibi hastalıkların çözümü olduğuna işaret etmektedir. Bu bakımdan namazın bireysel ahlâkı, zekatın ise toplumsal ahlakı gerçekleştirmeye yönelik olduğu söylenebilir.
Diğer taraftan zekat, servetin atıl bekletilmeyip, iktisadî hayata katılmasını teşvik eder. İslâm, servetin toplumun istifadesinden çekilerek atıl bir hale getirilmesini hoş karşılamaz. Kur’ân-ı Kerim’de,
“…Altın ve gümüşü biriktirip gizleyerek onları Allâh yolunda harcamayanları elem dolu bir azapla müjdele. O gün, biriktirdikleri Cehennem ateşinde kızdırılacak ve alınları, böğürleri, sırtları bunlarla dağlanacak, ‘İşte bu, kendiniz için biriktirip sakladığınız şeylerdir. Haydi tadın bakalım biriktirip sakladıklarınızı!’ denilecektir.” buyurulmaktadır.
AÇIN HALİNDEN ANLAYALIM İFTAR SOFRALARIMIZI ONA GÖRE KURALIM
Hicri Takvim de 12 aydan oluşur fakat on bir ayın sultanı kelimesi, Ramazan’ın diğer 11 aydan daha hayırlı bir ay olduğunu belirtmek için kullanılır. Kur’an’ın indirilmeye başlandığı, ibadetlerin sıklaştığı ve Kadir Gecesi’ni içinde barındırdığı için Ramazan Ayı diğer 11 aydan kutsaldır.
Polatlı Müftüsü Hayri Cihangeri 11 ayın sultanı Ramazan ayına özel açıklamalarda bulundu. Ramazan ayını nasıl geçirmeliyiz? Oruç tutarken nelere dikkat etmeliyiz? İftar ve sahur sofraları nasıl olmalı? Fitre, fidye ve zekatlarımızı ne zaman ve ne şekilde vermeliyiz? Ramazan ayına özel merak edilenleri cevaplandıran Müftü Hayri Cihangeri, Polatlı halkının Ramazan ayını tebrik ederek “ramazan ayını en güzel şekilde değerlendirelim” dedi.
POLATLI RAMAZANA HAZIR MÜFTÜLÜK ÇALIŞMALARINI TAMAMLADI
Polatlı Müftüsü Hayri Cihangeri ile Ramazan ayına özel söyleşimizde merak edilen her soruyu Müftü Cihangeri cevaplandırdı. Cihangeri “Misafir ağır olunca hazırlıklarda o denli ağır oluyor. Polatlı müftülüğü olarak tüm imkânlarımızı seferber ederek vatandaşlarımızın Ramazanını en iyi ve en huzurlu şekilde geçirmeleri için teyakkuzdayız. Ramazan ayını 11 ayın sultanı olarak kabul ediyoruz, bizim görevler içinde de 11 aya bedeldir ramazandır.24 saat teyakkuzda olduğumuz aydır bundan dolayı mutluyuz . Ramazan ayı hem ruh hem de fiziki dünyamızda oluşturduğu bambaşka duygular var bunları doya doya yaşıyoruz.
RAMAZAN AYI BÜTÜN İBADETLERİN İÇİNDE TOPLANDIĞI BİR AYDIR
Namaz dinin direğidir. Normal zamanlarda beş vakit namazını kılmayan kardeşlerimiz Ramazan ayında beş vakit namazını kılıyor hatta teravih namazlarına bile icabet ettiklerin görüyoruz. Sağlık durumu yerinde olan kardeşlerimizin bu ayı oruçla geçirdiği bir aydır. Ramazan ayı bambaşka bir zaman dilimidir. Oruç ayı sokaklarımıza evimize ticaretimize komşuluk akrabalık ilişkilerine yansıyor.
FAKİR FUKARA GARİP GURABAYI İFTAR SOFRALARIMIZDAN NASİPLENDİRMEYE ÇALIŞIYORUZ
Son iki senedir pandemi dolayısı ile biraz kendi kabuğumuza çekildik belki buda bir rahmetti ailemizle iftar yapma imkanımız oldu. Ramazan vesilesi ile yakın çevremizi soframıza oturtmak yada onların sofralarına oturmak bir ayrıcalıktır. Fakir fukara garip gurabayı iftar sofralarımızdan nasiplendirmeye çalışıyoruz. İftar sofralarımızı her köşe başında kurmaya çalışıyoruz. Belediyemiz sivil toplum kuruluşlarımız hayır kurumlarımız hayırsever vatandaşlarımız top yekûn herkes bu işin bir ucundan tutarak yapmaya çalışıyor iftar sofralarımızı doldurmaya çalışıyoruz. Bu çok güzel bir örnek.
RAMAZAN KOLİLERİNİN İHTİYAÇ SAHİPLERİNE ULAŞMASI TAKDİRE ŞAYANDIR
Ramazan ayında çarşı pazarımızda da bir hareketlilik yaşanıyor. Ramazan dolayısı ile iftar ve sahurluk alışverişimizi yapıyoruz. Yardım kolileri hazırlayarak ihtiyaç sahibi insanlara Ramazan vesilesi ile ihtiyaçlarını gidermiş oluyoruz. Toplum ve inancımız adına ramazan kolilerinin ihtiyaç sahibi vatandaşlarımıza ulaşması paylaşmak birlik ve beraberlik adına takdire şayan bir durumdur. Şimdiden ilçemizde pek çok yerde ramazan kolileri hazırlanmış .Buna devam etmemiz lazım buna ihtiyacımız var.
İFTAR SOFRALARINA İHTİYAÇ SAHİBİ İNSANLARIMIZI OTURTMAK ONLAR İÇİN İFTAR SOFRALARI KURMAK GEREKİR
Bu tespiti sadece ben değil aklı selim herkes bunu söylüyor. İftar sofralarımız amacından sapmış durumdaydı. Birbirine selam veren herkesin, Bir yerlere mesaj vermek yada zenginlerin kendi aralarında birbirlerine iftar sofraları kurmaları bu hoş bir durum değil. Toplumun pek çok kesimini rahatsız ediyordu. O gösterişli iftar sofralarından ziyade ihtiyaç sahibi insanları o sofralara oturtmak lazım Zengin yada üst kademede bulunan kişiler her zaman bol çeşitli sofralara oturma imkanı bulabiliyor. O sofraların ihtiyaç sahiplerine kurulması çok daha faydalı olacaktır.
.
İFTAR SOFRALARINDA GÖSTERİŞTEN KAÇINMALIYIZ
Ramazan ayında iftara ayrı sahura ayrı tüketebileceğimizden fazla fazla yemek yapmak bu ayrı bir problemimiz. Kantarın topuzunu bir türlü ayarlayamıyoruz. Orucun asıl hikmetlerinden biri de vücudun sıhhat bulmadır. Vücudun ağır yükününün Ramazan ayı içinde kendini arındırmasına ve toparlamasına fırsat verilmelidir. Akşama kadar oruç tutuyoruz ama iftar sofrasına oturduğumuzda vücut oruç tuttuğuna maalesef pişman ediyoruz. Çok aşırı yüklenme yapıyoruz. Çok çeşitle tüketeceğimizden fazlasını masalara koyuyoruz hem vücudu yoruyoruz hem de en fazla israfı bu ayda yapıyoruz.
ÖNCE GÖZÜMÜZÜ SONRA KARNIMIZI DOYURMALIYIZ
iftar ve sahurda vücuda fazla yüklenilmemesi konusunda doktorlarımız uzmanlarımızda sık sık uyarıda bulunuyor. Vücudun ihtiyacı belli bir tabak çorba yanında bir yemekle doyabiliyoruz. Ama biz maalesef gözümüzü doyuramadığımız için karnımızı da doyuramıyoruz. Ramazan ayında maalesef en fazla israfı yapıyoruz. 3 gün yetecek yemeği bir akşamda iftar sofrasına koyuyoruz. Bunun üçte birini ancak tüketebiliyoruz kalan kısmı da ertesi günde herkes oruç tuttu aynı yemeğimi yiyeceğiz mantığı ile o yemekler artık yenmeyecek hale geliyor.
ORUÇ AÇIN HALİNDEN ANLAMAKTIR
Tok açın halinden anlamaz derler atasözümüze girmiştir. Açlığın ne demek olduğunu bizzat yaşayarak hissetmektir. Oruç tutmak açın halinden anlamak için en güzel ibadettir. Aç olan insanlarımızı gözetelim. Dünyanın dört bir yanında açlıktan ölen insanlar var. Diyanet İşleri olarak buralardaki aç insanlarımızda gözetiyoruz. Ümmet ve millet bilincimizi kaybetmemiz gerekiyor. “dedi.—