Cumartesi, Temmuz 27, 2024
Ana SayfaGündemHaberALLAH BU MİLLETE BİR DAHA İSTİKLAL MARŞI YAZDIRMASIN!

ALLAH BU MİLLETE BİR DAHA İSTİKLAL MARŞI YAZDIRMASIN!

Spread the love

MİLLİ MARŞIMIZ 102 YAŞINDA

İstiklal Marşı’mızın kabulü ve  Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’u Anma günü ilçede bir dizi etkinliklerle kutlandı.  Mehmet Akif Ersoy’un zor şartlar altında Milli Marşımızı nasıl kaleme aldığı  ,  milli mücadele ateşi, halka milli mücadeleyi anlatarak yüreklere iman ve ümit aşılanması…

 Polatlı da  Akif’in Sözü Cumhuriyet’in 100’ü” temasıyla anlatıldı.

12 Mart İstiklal Marşı’nın Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy’u anma günü  kapsamında  13 Eylül Kültür Merkezinde Akif’in Sözü Cumhuriyet’in 100’ü” temasıyla program düzenlendi.

Programa Polatlı  Kaymakamı Murat Bulacak, Polatlı Belediye Başkanı Mürsel Yıldızkaya, Polatlı Cumhuriyet Başsavcısı Önder Güleç, İlçe Emniyet Müdürü Murat Güneş, İlçe Jandarma Komutanı Binbaşı Erkan Çinar, İlçe Milli Eğitim Müdürü İmralı Kaloç, Siyasi Parti İlçe Temsilcileri, Sivil Toplum Kuruluş temsilcileri, Kurum ve Kuruluş Müdürleri, Okul İdarecileri, Öğretmenler, Veliler ve öğrenciler katıldı. Polatlı İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü 12 Mart İstiklal Marşının Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy’u anma programı bu yıl “Akif’in Sözü Cumhuriyet’in 100’ü” temasıyla Genç Osman Ortaokulu öğretmen ve öğrencileri tarafından   hazırlandı.

Programda  Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un şiirleri okundu, İstiklal Marşı’nın  nasıl ve hangi şartlarda yazıldığı   anlatıldı . Öğrenciler tarafından   kurtuluş yıllarını anlatan bir tiyatro ve oratoryo  gösterileri yer aldı.   Program sonunda İstiklal Marşı konulu yarışmalarda dereceye giren anaokulu, ilkokul, ortaokul ve lise öğrencilerine ilçe protokolünce ödülleri takdim edildi.

AHİ: O KİŞİ HİÇ ŞÜPHESİZ Kİ MİLLİ MÜCADELEYE GÖNÜL VERMİŞ, ULUSUN DERDİYLE DERTLENMİŞ AKİF’TEN BAŞKASI DEĞİLDİ

Programın açılış konuşmasını gerçekleştiren Genç Osman Ortaokulu Müdürü Mesut Ahi  “Altı yüz yıllık koskoca imparatorluğumuz yirminci asrın başında adeta doğum sancısında ölen bir ana gibi çöküvermişti. Fakat doğan çocuk yaşayacaktı. Hatta ölü ananın göğsünden süt emerek gelişecekti. Çünkü İstanbul simsiyah bulutlarla kaplı dururken Anadolu’da fecir aydınlığı halinde milli mücadelenin ilk kımıldanışı çoktan başlamıştı. Çok değil birkaç gün önce Çanakkale’de büyük bir cesaret örneği göstermiş olan Mehmetçik şimdilerde silahsız, aç ve bitkin bir haldeydi. Ancak hiçbir vatanseverin bu zillete katlanması düşünülemezdi. Nitekim de çok geçmeden Anadolu’da milli mücadelenin meşalesi çoktan parlamıştı. Anadolu’da açılan milli mücadele bayrağı altına ilk koşanlardan biri de şair Mehmet Akif Ersoy’du.Akif Ankara’ya varır varmaz işe vatanın bağımsızlığı için kolları sıvamakla başladı. İlk iş olarak vatanın bağımsızlığı adına halkı cihada, milli mücadele sancağı altında birleşmeye çağırdı. Bu uğurda Anadolu’yu adım adım dolaşan şair gittiği her vatan bucağında: “Bu vatan da kaybedilirse gidecek yer kalmaz.” diyerek halka milli mücadeleyi anlatarak yüreklere iman ve ümit aşılamaktaydı. İşte tam da o günlerde Batı cephesi komutanı İsmet Paşa cephesindeki Mehmetçiği şevke getirip coşturacak bir milli marş yazılması fikrini Maarif Vekaletine açar. Paşanın bu düşüncesi Maarif vekaletince yerinde bulunarak bunun için bir yarışma tertip edilir. Tek şart yazılacak marşın milli mücadele ruhunu ifade edebilecek güç ve kudrette olmasıdır. Bu kutsal vazifeyi ifa etmek adına çok sayıda şair kaleme sarılarak yazdıkları şiirleri Maarif Vekaletinde sunarlar ki, bu şiirlerin sayısı altı yüzü aşkındır. Ama ne var ki gönderilen şiirlerden hiçbiri İstiklal ve milli mücadele ruhunu yansıtacak kudrete sahip değildir. Böyle büyük bir güç ve kudreti barındıracak bir şiiri ancak imanıyla, yaşantısıyla Anadolu’nun çektiği ızdırabı hissedebilecek, onun için yanıp kavrulan bir kişi yazabilirdi. O kişi hiç şüphesiz ki milli mücadeleye gönül vermiş, ulusun derdiyle dertlenmiş Akif’ten başkası değildi. Böyle bir kişinin de milli mücadelenin destanını yazmakta güçlük çekmesi de zaten düşünülemezdi de. Göğsündeki sonsuz iman, bitip tükenmek bilmeyen vatan aşkı ve hürriyete olan sonsuz inancıyla bu marşı sadece ve sadece o yazabilirdi. Öyle ki onun:

Korkma! Cehennem olsa gelen Göğsümüzde söndürürüz. Bu yol ki hak yoludur,Dönme bilmeyiz…

Yürürüz!

Dizeleri beklenen marşın çok öncelerden müjdeleyicisidir. Sonuçta milletin ızdırabını derinden hisseden Akif, milli mücadelenin ruhuna tercüman olan o büyük, eşsiz şiirini gece gündüz gözünü bir an dahi kırpmadan kaleme almıştır. Öyle bir şiir ortaya çıkmıştır ki bu şiir, bir ulusun trajik bir anda var olup olmama noktasında ihtiyaç duyduğu sonsuz gücü ve her türlü değeri taşımaktadır. Büyük Türk ulusunun tarihinin yılmayan mücadele ruhunu yansıtmaktadır. Bir ulusun yok olmama, var olma var olma direncinin sonucudur bu marş adeta. O marş öyle bir şiirdir ki, şairi bile ölüm döşeğinden: “Bu İstiklal Marşı’nı kimse yazamaz, ben dahi yazamam. Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın.” diye haykırmıştır. Bu şiir İstiklalin ta kendisidir. “Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklal.”

KALYON: MİLLETİN YOK OLUŞLA KARŞI KARŞIYA KALDIĞI BİR DÖNEM

Günün anlam ve önemi ile ilgili konuşma gerçekleştiren Hacı Bayram Veli Üniversitesi Polatlı Sosyal Bilimler M.Y.O. Müdürü Dr. Abuzer Kalyon, “İstiklal Marşı’nın yazılış aşaması oldukça zor bir dönemden geçmiştir. Milletin yok oluşla karşı karşıya kaldığı bir dönem. Yedi düvelin yok etmek için birleştiği bir ortam. Bu ortamda böyle bir marşa olan ihtiyaç, cephedeki askerin moral gücünün yükseltilmesi, milletin direncinin güçlendirilmesi maksadıyla o dönemin aydınlarından Kurtuluş Savaşı kahramanlarından İsmet İnönü’yü ziyaret ederek ona aktarıyorlar. İnönü’nün destek, direktif ve girişimleriyle yazılış aşamasına geliyor. 700’ün üzerinden şair katılıyor ama hiç biri beğenilmiyor. Mehmet Akif’in şiiriyle karşılaştırılması bile mümkün değil. Mehmet Akif bu marşın yazımına karşı çıkıyor. Yarışma içerisinde para ödülü var. Almak istemiyor, uzak duruyor. Çünkü Mehmet Akif’in parayla pulla lüks yaşantılarla ilgisi yok, farklı bir duruşu var. Ama Mehmet Akif’e, o zaman Milli Eğitim Bakanı, yakın arkadaşı ile haber gönderiyor. Yarışmaya katılıp kazanması durumunda para ödülünü almayabileceği kendisine garanti edilince o da yarışmaya katılıyor. TBMM’de kabul görüyor, ayakta alkışlanıyor. O zaman alkışlamayan ve başı önünde olan bir kişi var. O da mahcubiyetinden dolayı Mehmet Akif Ersoy.”dedi.

HBR AYSUN YILMAZ BENLİ

İLGİLİ YAZILAR
- Advertisment -

SON DAKİKA

SON YORUMLAR